Tarihimiz

Badıllı Kelimesinin Anlamı…

Aşiret; ismini üç farklı şekilde alır:

  1. Aile büyüğü yani atalarından,
  2. Yaşamış oldukları şehir, köy veya ova isimlerinden,
  3. Yaşadıkları bölge halkı tarafından verilen lakaplardan…

Badıllılar…

İslam ve ümmet adına yapılmış olan Çaldıran Savaşında Badıllı aşireti Osmanlı imparatorluğunun yanında yer alarak Safevi Devleti’ni yenmiş ve Osmanlı ile Safevi Devleti arasındaki tampon bölgeye yerleştirilmiş olup Osmanlıyı uzun yıllar Şii saldırılarına karşı korumuştur.

[Adem Şa]

Nedir bu BADILLI?

Urfa’da cesaret

Ağrı’da asalet

Dahhar’da kitap

Gümüşhane’de yayla

Batum’da kaval

Soran’da saltanat

Erzincan’da iktidar

Erzurum’da mürekkep

Kars’ta çobandır

BADILLI…

Urfa’da cesaret

Ağrı’da asalet

Dahhar’da kitap

Gümüşhane’de yayla

Batum’da kaval

Soran’da saltanat

Erzincan’da iktidar

Erzurum’da mürekkep

Kars’ta çobandır

BADILLI…

Kimdir bu Badıllı

Kürt’tür Türk’dür Arap’tır

Kalemdir kitaptır

Hep birlikte biziz

BADILLI…

ÖNSÖZ

İnsanoğlunun dünyada sorguladığı ilk şey kendisidir. İnsan kendisine, Ben kimim?   Sorusunu sorar ve bu sorunun cevabını bulmaya çalışır. Bende bu soruların cevabını öğrenmek için çocukluk yıllarımda anne ve babama biz kimiz? diye sorardım. Babam bana oğlum biz Badıllı aşiretinin Ahmetoğlu kabilesindeniz ve buraya göç ederek geldik derdi. O yıllarda Urfa’da ve kendi aile çevremle yaşadığım için bu cevaplar bana yetiyordu.

2000’li yıllarda liseyi okumak için Muğla’nın Datça ilçesine gittim. Lisedeki arkadaşlarım benimle tanışmak için bana sorular sormaya başladılar.  Sen kimsin?, Nereden geldin?, Aşiret nedir?, Kabile nedir?, Nereden göç ettiniz? Aşiretiniz çok mu kalabalık? Aşiretiniz nerelerde yaşar? gibi sorular sordular. Benimde o dönemlerde aşiret ile ilgili bilgi sahibi olmamam ve arkadaşlarımın da aşiretlerle ilgili bilgisinin televizyon ekranlarında yayınlanan kan davası filmleri ve Kemal SUNAL’ın filmlerinden ibaretti. Her ne kadar ben aşiretin filmlerde gösterildiği gibi olmadığını anlatsam da arkadaşlarım gördüklerine inanıyorlardı. O yıllarda aşiret mensubu olmak benim için utandırıcı olsa da aşiretçiliği merak etmeye başladım. Lise bitince tekrar Şanlıurfa’ya döndüm ve arkadaşlarımın bana sordukları soruların cevaplarını bulmaya çalıştım.

Şanlıurfa’da Badıllı aşireti hakkında araştırmalar yapmaya başladım. Badıllı aşiretini sorduğum her bir kişi, biz cahiliz biz çok bilmeyiz ama sana yardımcı olacak biri var dediler, kimdir deyince herkes beni Merhum Abdulkadir BADILLI abiye yönlendirdi. Bende onunla tanışmak için medresesine gittim.

Badıllı abiye Badıllı aşiretiyle ilgili bir araştırma yapmak istediğimi söyledim. O da bana neden böyle bir şey araştırma ihtiyacı duyduğumu söyledi. Bende yıllar önce lisede olanları anlatım ve aşiretçilik hakkında merakımın olduğunu anlayınca oda bana şu ayeti söyleyerek konuşmaya başladı:

“Ey insanlar, şüphe yok ki biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve sizi, aşiretler ve kabileler haline getirdik tanışın diye; şüphe yok ki Allah katında sevabı en çok ve derecesi en yüce olanınız, en fazla çekineninizdir; şüphe yok ki Allah, her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.” Aşireti araştıracaksan okuyacaksın ve gidip göreceksin dedi.

Badıllı abinin bu konuşmasından sonra aşiretlerle ilgili kitaplar alıp okumaya başladım. Badıllı’ların yaşadıkları köylere ve şehirlere gidip aşiret hakkında bilgiler topladım. Bu gezilerim sayesinde Irak, İran, Suriye, Gürcistan ve Türkiye’de değişik yerlerde yaşayan Badıllı’ları yaşadıkları yerlerde görme şansına sahip oldum. Her gittiğim yerde beni canı gönülden karşılayan ve misafir eden Badıllı’larla tanıştıkça bu aşirete mensup olmaktan büyük bir gurur duydum. Bu aşiretin tarihte yaptıklarını öğrendikçe aşiretçiliğe olan utancım bitiyor ve Badıllı aşiretine olan sevgim günbegün artıyordu. Yapış olduğum gezi ve araştırmalar sonucunda bu kitabı yazmaya karar verdim. Bu kitap çalışması sırasında gerek benimle gezen, gerekse beni evlerinde misafir eden bana yazılı ve sözlü kaynaklar getiren herkese çok teşekkür ederim.

Adem ŞA

İki türlü aşiret biçimi vardır…

A) Tamamı akraba bağları üzerine kurulmuş aşiretler :

Böyle aşiretler çok azdır. Fakat bu hem nesil bakımından hem de tespit bakımından uzun yıllar gerektiren bir süreçtir. Yukarıda izah ettiğimiz gibi bir aşiretin tamamen akraba olabilmesi için en az 500 yıl gerektirir. Bu yılları aşarak tamamını akraba olarak örgütlendiklerini iddia eden aşiret var ise aşiret nesepçileri ondan şecere (şecere: Tüm malbatın, malın, bawın, kabilenin kimden peydahlandıklarını neslen devam ettikleri soy kütüğüdür.) talabinde bulunurlar. Tamamı akraba olan aşiretler genelde 4 ana birleşim noktaları vardır. Bunlar;

  1. Aynı dil
  2. Aynı din
  3. Aynı ırk
  4. Nesep şeceresi

B) Tamamı akraba olamayan aşiretler:

Genellikle aşiretlerin çoğu bu kategoride yer alır. Ancak aşiretlere mensup kabileler kendi içlerinde mutlaka akrabadırlar. Zaten yukarıda izahına çalıştığımız kabileler akraba olan baw’lardan oluşur. Fakat birbirine akraba olduğu ispat edilmeyen birkaç kabile ve hiç akrabalığı olmayan bir çok kabile bir araya gelerek aşiret oluşturabilirler. Bunlar genelde ırk birliği ve din birliği aynı olamayan aşiretlerdir.

Buraya kadar yaptığımız izahtan anlaşılacağı gibi rastgele her topluma aşiret demek yanlış ve yerinde bir karar değildir. Bir topluluğun aşiret olarak kabul edilmesi için önce anlattığımız şekilde bir yapılanmadan meydana gelmesi gerekmektedir.

… Bu tür bir yapılanmadan sonra aşirette aranacak şartlara gelince;

Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Aşiret olarak kabul edilen bir toplulukta topluluğa ait Şeyh, Molla, Servan, Şifan, Abid, Gevende, Şıhan, Arif olarak bilinen en az bir aile bulunmalıdır.
  • Aşirete ait tarih boyunca yaz ve kış konakladığı ve her aşiretçe kabul edilmiş sonradan kaybetmiş olsalar bile “zozan” denilen ve o aşiretin adına izaf edilmiş bir yaylağın, obanın olması lazımdır(Badıllı obası gibi).
  • Aşireti temsil eden bir reisin bulunması lazımdır.

İşte bütün bu şartları taşıyan bir topluluğa AŞİRET denir.

Bu şartları taşımayan aşiretler ya mal, malbat, baw ya da kabile olabilirler ama aşiret olamazlar. Günümüzde meydanı boş bulan her topluluk kendini aşiret ilan etmiş vaziyettedir.

Fakat şartlar ve aşiret töreleri anlattığımız gibidir:

TOPLULUĞUN İSMİ TOPLULUĞUN BÜYÜĞÜNE VERİLEN İSİM KARŞILIĞI
MAL MEZZİN (AİLE BÜYÜĞÜ) AİLE
MALBAT MALMEZZİN (OBA BÜYÜĞÜ) OBA
BAF-BAW PEŞİ (ÖNDER) ATA
KABİLE BEY OYMAK
AŞİRET REİS BOY
BEND MİR BEYLİK

AŞİRET NEDİR?

Aşiret Arapça kökenli bir kelime olup “Aşire” kelimesinden türemiştir. Birçok mana taşımasına rağmen “Geniş akraba toplulukları” anlamında kullanılmıştır. Fakat bu kelimeyi aşiretler “AŞŞİR” olarak telaffuz etmektedir. Aşiretin genel tanımını yapmadan önce mutlaka aşiretleri meydana getiren öğeleri bilmek lazımdır. Bu öğeler şunlardır;

  • MAL: Kelime olarak ev veya aile anlamına gelir. Aşiretin en küçük birimidir. Baba, oğul, torun, torunun oğlu, torunun torunu ve bunların doğan tüm çocukların birleşmesinden meydana gelir. Buradaki her bir babaya aşiretler göbek derler. Beş göbek bir mal sayılır.
  • MALBAT: Her biri beş olan birden fazla malın birleşmesinden meydana gelen topluluğa “malbat” adı verilir. Bir malın malbat düzeyine yükselmesi için ortalama 100 yıl gerekir. Zira her bir göbek aşiretlerin hesabı ile 20 yıla tekabül eder.
  • BAW-BAF: Her biri en az iki veya daha fazla malbatın birleşmesinden meydana gelen topluluğa “baw” (ata) denir. Bir atanın oluşumu 10 göbeğin geçmesiyle orantılıdır. Dolayısıyla bir baf-baw’ın meydana geliş süresi 200 yıl kadardır.
  • KABİLE: Her biri en az iki veya daha fazla malbattan oluşmuş birden fazla baw’ın oluşturduğu topluluğa verilen isimdir. Bir kabilenin normal göbek sayısı 30 olmalıdır. Kabile oluşumu göbek sayısı itibari ile 300 yıla tekabül eder. İşte bu şekilde oluşmuş en az iki veya daha fazla kabileden meydana gelen topluluğa AŞİRET denir.

BADILLI KELİMESİNİN ANLAMI

Aşiret; ismini üç farklı şekilde alır.

  • Aile büyüğü yani atalarından.
  • Yaşamış oldukları şehir, köy veya ova isimlerinden.
  • Yaşadıkları bölge halkı tarafından verilen lakaplardan

Badıllı kelime anlamı; Yöre aşiretlerinin kullandığı ‘Kurmanci’ dil kurallarına göre incelediğimiz zaman “badıl” –“i”eki alarak önümüze çıkar; “i” Kurmanci lehçesinde aidiyet ifade eden bir ektir. Mesela Ahmed-i Hasan yani Hasan’ın oğlu Ahmet. Bu lehçedeki kelime sonuna gelen -i- e- harfleri aidiyet ifade eder. Türkçedeki –li- eki gibi. Dolayısıyla bu aşiretin esas ismi Bad veya Badi’dir. Bad ismi yöre halkı tarafından yırtıcı kuşlara verilen bir isimdir.

Badıllı Aşireti’nin tarih boyunca yaşadığı bölgelere baktığımızda bad ve badi kelimesine sıkça rastlamaktayız. Örneğin; Mala-Badi Köprüsü ve yine Diyarbakır’da kurulan Mervani Devleti’nin kurucusu bad lakaplı Hasan bin Dostiki. Badıllıların Mervanilerin kurucuları veya Mervani Devleti içerisinde yaşamış bir kabile olma ihtimali çok yüksektir. Mala-badi kelimesini incelediğimizde, mal(aile) aşireti oluşturan en küçük topluluk, Badi ise Badıllı kelimesinin özü olan bad kelimesinin –i eki almasıdır. Malabadi Köprüsü Artuklu Beyliği tarafından 1147 yapılmış olup ismini badi ailenin yaşamış olduğu yakınındaki Mala-Badi köyden almaktadır.

Malabadi Köprüsü…

Bu köprünün ismi ve Mervani Devleti’nin kuruluş tarihlerinden de anlaşılacağı gibi Badıllılar yaklaşık bin yıldır Diyarbakır ve çevresinde yaşamakta olup, bu toprakları namusu gibi koruyan köklü aşiretlerden biridir. İslam coğrafyası üzerine kurulan birçok devlete kuruculuk yapmış ve ümmet olma bilinciyle çevre halklarına yaklaşmış kadim bir aşirettir.

Badıllı Aşireti göçebe yaşamı benimseyen bir aşiret olduğu için 1700 yılların başlarına kadar yazın yaylaklarda(zozan) kışın kışlaklarda(berri) göçebe bir hayat sürdürdü.

Zozan: Siverek Karacadağ’dan başlayıp Kars’a kadar olan yaylaklara verilen ortak isimdir.

Berri: Şanlıurfa’dan başlayıp Halep’e kadar olan kışlaklara verilen ortak isimdir.

1691 zorunlu iskân politikasıyla Badıllı Aşireti yaylakları olan Diyarbakır ve çevresinden alınarak kışlakları olan Urfa Harran arasına zorunlu iskân edildiler. Harran Ovası yazın sıcak ve kurak olmasından dolayı aşiretin büyük bir bölümü yerleşik hayatı benimsemeyip göçebeliğe devam eti.

Badıllı Aşireti tarih boyunca birçok savaşa katılmış ve binlerce şehit vermiştir. Bu savaşlara baktığımızda İslam ve ümmet adına yapılmış olan Çaldıran Savaşında Badıllı Aşireti Osmanlı İmparatorluğu’nun yanında yer alarak Safevi Devleti’ni yenmiş ve Osmanlı ile Safevi Devleti arasındaki tampon bölgeye yerleştirilmiş olup Osmanlı’yı uzun yıllar Şii saldırılarına karşı korumuştur.   Osmanlı-Rus savaşı olan Kırım Savaşı’nda Badıllı Aşireti’ne mensup Resul Paşa komutasındaki Badıllılar Osmanlı Devleti’nin yanında yer alarak Rus güçlerine karşı savaş vermiştir. Resul Paşa’nın bu cesur davranışından dolayı Osmanlı Devleti Resul Paşa’ya Van ve Erzurum valiliğini vermiştir.

93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus savaşında Şark Badıllıları uzun yıllar Ruslara karşı savaşmış bu savaştaki başarılarına karşılık 62. Hamidiye Alayı Reisliği Badıllı Ağabey’e verilmiştir. Badıllı Ağabey komutasındaki 62. Hamidiye Alayı, uzun yıllar Ermeni ve Ruslara karşı savaşmış ve yüzlerce Badıllı şehadet şerbetini içerek şehitlik mertebesine ulaşmıştır.

  1. Dünya Savaşı yıllarında Urfa, Fransızlar tarafından işgal edildiğinde bu işgali kabul etmeyen Badıllı Sait Bey ve aşireti işgale direnmiş, tüm Urfalılarla birlikte Fransızlara karşı çetin mücadeleler vererek Şanlıurfa’yı işgalden kurtarmıştır. Fransızlara karşı verilen mücadele neticesinde 1926 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Badıllı Sait Bey ve aşireti istiklal madalyasıyla şereflendirilmiş. En köklü aşiretlerden olan Badıllı aşireti; Türkiye’nin yanı sıra, Irak, İran, Suriye ve Gürcistan’da yaşamaktadır. Türkiye’de yaklaşık 50 ilde ikamet eden Badıllılar’ın Türkiye’deki nüfusu 500 bini geçmektedir.

Adem ŞA: BADILLI Aşireti?

Bu sayfamızda; Badıllı Ailesi’nin tarihçesi ve diğer terminoloji bilgilerini Adem ŞA’nın “Badıllı Aşireti” adlı kitabından faydalanarak hazırladık. Kendisine teşekkür ederiz. Kitabın tamamından istifade etmek isteyenler için de sizlerle paylaşıyoruz…