SAMSUN BADILLILARI

Samsun Badıllıları  Samsun’un Ondokuzmayıs İlçesi başta olmak üzere, Bafra İlçesinin Yeşilyazı Köyü ve Doğanca Beldesi ile Terme İlçesinin Çangallar Köyünde yerleşmişlerdir. Ondokuzmayıs İlçesinin merkez mahalleleri ile,  İlçeye bağlı Dereköy Beldesinin Erenköy, Muşta ve Taşgedik mahallelerinde yaygın olarak oturmaktadırlar. Samsun’un merkeze bağlı olan eski adı Badıllı/Badırlı Köyü, yeni adı Ataköy’de asırlarca önce gelip yerleşen Badıllı Aşiretine mensup aileler bulunmakla birlikte,  günümüzde köylerinde ikamet etmedikLeri söylenebilir.

Ondokuzmayıs İlçesi, Ballıca Beldesinin 1988 yılında ilçe yapılmasıyla kurulmuş  ve bitişiğindeki Engiz Köyü ile Dereköy Beldesi yeni ilçeye bağlanmıştır. Bafra’nın Yeşilyazı Köyünün eski adı Hacılar Kürtler Köyü olup; 1950’li yıllarda bu isim değiştirilmiştir. Eski haritalarda “Hacılar Kürtler”, ya da “Kürtler” isimleri görülebilmekle birlikte, zamanla “Kürtler” kelimesinin kaldırıldığı görülmüştür.

Samsun Badıllıları’nın Tokat’ın Niksar İlçesinin Mahmudiye Köyü ve Sinop’un Dibekli Köyü’nde yakın akrabaları bulunmaktadır. Yine Çorum’un Mecitözü İlçesinin Sülüklü Köyü ve Yozgat’ın Sarıkaya İlçesinin  Bebek  Köyü ile akrabalık münasbetleri  vardır.

Bu bölgedeki BadıllılarDoğu İllerimizde Kaça Kaç Harbi, hicri takvime göre ise 93 (1293) Harbi olarak bilinen 1877-78  Osmanlı Rus Savaşından sonra Artvin, Ardahan-Kars ve Batum ile Erzurum’un bir bölümünün Ruslar tarafından işgal edilmesi üzerine Karadeniz Bölgesine göç etmeye başlamışlar ve bu göçler 45-50 yıl boyunca devam etmiştir.

1895 yılında Meşe Ardahan (şimdiki Hanak) bölgesinde meydana gelen dolu hadisesine bağlı kuraklık ve kıtlık, 1907 yılında memlekette görülen kuraklık sebebiyle hayvanların telef olması ve 1908 yılında görülen hayvan hastalığından dolayı hayvanların ölmesi,göçlerin diğer sebeplerindendir.  İlk göçler Aşkale üzerinden ve iç bölgelerden, Batum’dan yapılan son göçler ise Karadeniz sahilinden yapılmıştır. Samsun Badıllılarının Kuzeydoğu Anadolu Bölgesindeki bu illere ise asırlar önce Güneydoğu Anadolu Bölgesinden gelerek yerleştikleri bilinmektedir. Bu (Kars, Ardahan, Artvin, Batum ) bölge, 1877-78’den 1921 yılına kadar 40-45 yıllık işgalin ardından Batum Ruslara bırakılarak tekrar Osmanlı idaresine geçmiş; bunun üzerine bazı aileler  memleketlerine geri dönmüşlerdir.

Kars, Ardahan, Artvin ve Erzurum illeri tarihi olaylardan ve savaşlardan oldukça fazla etkilenmiştir. Ruslar kendi ülkelerinde varlığını istemedikleri Malakanlar gibi  kabileleri bir yandan işgalleri altındaki bu illerimize sürmüşler, bir yandanda,  buraların özellikle nüfuzlu ailelerini değişik bahanelerle Rusya’nın iç kesimlerindeki değişik bölgelere göndermişlerdir. Kandırarak gönderemediklerini ise Stalin döneminde Ahıskalılara yaptıkları gibi yük trenlerinin vagonlarına doldurarak insanlık dışı şartlar altında yapılan yolculuklarla Rusya’nın uzak bölgelerine sürgüne sürmüşlerdir.

Bölgeyi Rusların işgalinden kurtarmak için yapılan Sarıkamış Harekatı hedefine ulaşamamış ancak, 1917 yılında Rusya’da çıkan Bolşevik İhtilali sonucu Ruslar bölgeden geri çekilmeye başlamışlardır.

Samsun Badıllılarının bir kısmı Batum’dan göç ettikleri bilgisine sahiptirler. Ancak, gerçekte ise Batum’a daha sonradan,  özellikle işgal döneminde yerleştirilmişlerdir. İçişleri Bakanlığı, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün hane listesi kayıtlarındaki bilgilerde aynı aile fertlerinden Batum doğumluların  Ardahan doğumlulardan daha küçük  oldukları  dagörülebilmektedir.

Gümüşhane’nin Kelkit İlçesi ile Erzincan’ın Refahiye İlçeleri civarında bulunan Çimen Yaylası bölgesindende Batum’a göç edenlerin olduğunu bu bölgelerdeki Badıllılarbilmektedirler.

İttihad-Terakki yönetiminin,Anadolu’da  kürtleri batıya, türkleri ise doğuya yerleştirme  siyaseti kapsamında bölge halkı Batum’a göç ettirilmiş ve daha sonra Batum Ruslara terkedilerek kürtler sinsi planlarla sınır dışında bırakılmıştır.

Misak-ı Milli kapsamındaki Vilayet-i Sitte (altı vilayet) Kars, Ardahan, Artvin, ve Batum illeri Rus işgali altında iken buralardan Anadolu içlerine doğru tarihin en büyük göçleri  yaşanmıştır. Göç edenler başta Tokat, Yozgat, Sivas, Çorum ve Amasya gibi göç yolları üzerindeki Orta Anadolu illerine ve  daha pek çok bölgeye yerleşmişlerdir.

Göçler çok zor şartlarda ve can havliyle yapılmıştır. Göçler esnasında yollarda vefat edenler olmuş, vefat edenler defnedildikten sonra yolculuk devam etmiştir. Yolculuğa ve soğuklara dayanamayan çocuklar bir gün alınmak üzere önce Allah’a sonra yol üzerindeki ailelere emanet edilmiştir. Bu derin  acılar  “Göç göç oldu göçler yola dizildi” ve “Bir sandığım vardı sırmadan telden” gibi nice ağıtlara konu olmuştur. Göç edenler Anadolu’da yerleştikleri yerlerde “doksanüç muhacirleri” olarak tanınmaktadırlar.

Samsun Bölgesine doğru yapılan göçler Batum muhacirlerinin göçleri ile Cumhuriyet’in ilanından sonra da devam etmiş, son olarak “muhacirler” olarak tanınagelen “Doğan” aileleri   Engiz Köyüne gelmişlerdir. Engiz’e yerleşmeden önce bir süre Terme’de ikamet edenlerde olmuştur. Rusya’da 1917 yılından sonra yönetime gelen komünistlerin maneviyat karşıtı uygulamaları Müslüman ahaliyi bu göçlere zorlayan en mühim sebep olmuştur.  Göçler çoğunlukla rus zulmünden firar etme şeklinde ve dehşetli şartlarda gerçekleşmiştir. Can pahasına göze alınan kaçışların  kabus gibi korkulu hikayeleri anlatılagelmiştir. Farklı gruplardan müslümanlar gibi, o devirde Badıllılarda benzer acıları yaşamışlardır.

Bu acı olaylardan birisi şu şekilde anlatılagelmiştir:  1930’lu  yılların sonlarında Rusya’da esaretten kaçış büyük tehlikelere rağmen devam etmektedir. Kırk civarındaki müslüman esaretten kurtulmak için Rusya ile Türkiye arasındaki sınırı teşkil eden nehirden geçerek Türkiye’ye kaçarlar ve akrabalarına kavuşurlar. Bu olay üzerine Rus hükümeti Türkiye’ye nota vererek tanınan süre içinde kaçanların sınırdaki köprüde kendilerine teslim edilmesini ister. Türkiye Hükümeti bu isteğe boyun eğer ve bu insanları istenildiği şekilde Rusya’ya teslim eder. Teslim edilenler köprüden karşıya geçince sıraya dizilerek Rus askerlerince katledilirler. Katliamı gören sınırdaki karakol komutanımız aklını yitirir. Bu olay üzerine; “bizi siz öldürün vermeyin rusa, yakışmaz insanlığa sığmaz namusa”, dizeleriyle başlayan ağıtlar yakılmıştır.

Osmanlı sınırları dışında, Batum’da kalıp Türkiye’ye gelemeyenler sonraki yıllarda  Sibirya, Kazakistan, Kırgızistan-Celalabat ve Türkmenistan gibi iç bölgelere sürgün edilmişlerdir. Batum’daBadıllıların  bulundukları köylerin Günabatumi (yada Gonyebatumi-Batum’a 8 km. mesafede), Kağaben, Çakui (yada Çağkui), Çürüksu ve Çarnal’ köyleri olduğu bilgisine ulaşılmıştır.  Sürgünler Stalin döneminde yoğunlaşmıştır. Sürgün edilenlerin Türkiye’deki yakınları ile münasebetleri oldukça azalmış; hatta kesilmiştir. Türkiye’deki yakınlarına mektup yazanlar olduğu gibi, çok nadir de olsa karşılaşabildikleri Karadeniz’lilere Samsun’daki akrabalarından bahseden ve selam gönderenler olmuş ve olmaktadır.  Bu bölgelere sürgün edilen aileler 70-80 yıllık ayrılıktan sonra 1990’lı yıllardan itibaren Rusya’da gelişen hürriyet ortamı sayesinde Samsun’daki akrabaları ile görüşmeye ve karşılıklı ziyaretlere  başlamışlar, hatta evlilik yapanlar da olmuştur. Bunların Türkçeyi konuşamadıkları, Rusça ve Kürtçe bildikleri, giyim ve kuşamlarının ise değişmediği dikkat çekmiştir. Gelenler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçme ve Türkiye’ye yerleşme taleplerinin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından Türk olmadıkları gerekçesiyle kabul edilmediğini söylemişlerdir.

Erzurum, Kars ve Ardahan bölgesinden göç edildiği yıllardan sonra günümüze kadar gerek idari yapıda, gerekse yerleşim merkezlerinin isimlerinde pek çok değişiklikler olmuştur..  Ardahan 1921 yılında işgalden kurtulup anavatana katılmasından sonra mutasarrıflık, 1926 yılında ise ilçe yapılmıştır. Bu esnada sınırlarının küçültülmesi ile köylerinin bir kısmı Erzurum İline bağlanmıştır.

Yine eskiden Hanak İlçesinin diğer adı Meşe Ardahan, Göle İlçesinin adı ise Küçük Ardahan olarak bilinmekteydi. Oltu’ya bağlı olan bazı köyler 1940’larda kurulan Şenkaya İlçesine bağlanmıştır. Yine, Penek olarak bilinen bölgenin ve çevresindeki köylerin isimlerinin değiştirilmesi, geçmişle ilgili nakledilen bilgilerin günümüzde değerlendirilmesini zorlaştırmaktadır.

Samsun Badıllıları, bölgeye geldikleri yıllarda son derece zor şartlarda yaşamışlardır. Bu zor şartlardan dolayı sıtma ve verem gibi daha başka bulaşıcı hastalıklara yoğun şekilde maruz kalmışlardır. Bu olumsuz şartlar sebebiyle bebek ölümleri sık görüldüğünden doğan çocuklarına ölmemeleri temennisiyle Yaşar, Dursun, Dursune gibi isimler vermişlerdir. Sel ve sivrisinek gibi problemlerden dolayı başka bölgelere göç etme arayışları olmuş, zamanla yeni ırmakların açılması ve şartların iyileşmesi ile bu arayışlar son bulmuştur.

Bu bölgedeki Badıllılar, bulundukları ovaların başlıca geçim kaynağı olan hayvancılık vesilesiyle Terme’nin Üçpınar, Niksar’ın Dumanlı, Ladik’in Akdağ ve Merzifon’un Tavşandağı yaylalarına gidip gelerek yaylacılık yapmışlardır.  Geçmişin yaylacılık geleneğini günümüzde Ladik’te yazlık  evler yaptırarak sürdüren aileler vardır.

Samsun Badıllılarının1960’lı yıllardan itibaren başta Almanya olmak üzere yurt dışına işçi olarak gitmeye başlamalarından sonra refah seviyeleri yükselmeye başlamıştır. Faal nüfusun çoğunun yurt dışında olduğunu söylemek mümkündür. Yurt dışındaki ikinci ve üçüncü nesil Türkiye’deki sosyal hayata uymakta zorluk çekmekte ve genellikle aktif olarak katılamamaktadırlar.  Yurt dışındakilerin çoğunluğu Almanya’da ve Berlin’dedir. Berlin’in Kreuzberg İlçesindeki Vahdet Derneği başta olmak üzere diğer bazı cemiyetlerle ilgilidirler.

Ancak,Samsun Badıllıları için günümüzde en önemli problem Almanya’nın önemini yitirmesinden sonra, arzu etmelerine rağmen Türkiye’ye dönememeleridir. 50-60 yıl önce Ülkemiz insanları için önemli bir iş kapısı olan Almanya’nın günümüzde bu öneminin kalmadığı bilinmektedir. Özellikle 1990’larda iki Almanya’nın birleşmesinden sonra,  işsizlik ve enflasyon artmış, bundan dolayı vatandaşlarımızın durumu kötüleşmiştir. Özellikle üçüncü nesil, Almanya’daki yabancılığı Türkiye’de de yaşamaktadır. Türkiye’ye kesin dönüş yapanlar olmakla birlikte, çoğu da arzu etmelerine rağmen kesin dönüş yapmaya cesaret edememektedir. Emekli olduktan sonra Samsun’a dönen aile büyüklerinden yalnız yaşayanlar, yada bakıcı yardımıyla hayatını devam ettirenler vardır. Ailelerin kopukluğu ve parçalanmışlığından kaynaklanan acılar günden güne artmaktadır.   Ülkemizde hızla yükselen refah seviyesi sayesinde insanlarımızın Almanya’dan  kurtarılarak memleketlerine dönmelerinin sağlanması ve uyum sürecinin devlet tarafından desteklenmesine  büyük ihtiyaç vardır. Samsun  Badıllıları’ndan Terme’dekiler için denizcilik önemli bir iş kapısı olmuştur. Ülkemizde son yirmi yılda denizciliğe verilen destekler sayesinde elde edilen gelir artmış olup, artık denizciler, Almanya’da  çalışanlardan daha iyi gelir elde etmeye başlamışlardır.

Samsun Badıllıları, tarımsal faaliyet olarak Bafra’daki köylerde yoğun olarak sebzecilik yapmaktadırlar. Bu köylerde ekonomik amaçla yazları patlıcan, domates, biber, kavun ve karpuz; kışları ise lahana, pırasa gibi kış sebzeleri  yetiştirilmektedir. Ondokuzmayıs İlçesinde mısır ve buğday gibi ürünlerin yanında yonca ve fiğ gibi yem bitkileri, ayrıca küçük çaplı meyvecilik ve aile ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde sebzecilik yapılmaktadır. Terme’de ise fındık başta olmak üzere, pirinç, mısır ve yaz sebzeciliği yaygındır. Son yıllarda kavakçılık yoğunlaşmıştır. Meyvecilik ailelerin kendi ihtiyacı için yapılmaktadır.

Hayvancılık olarak aile işletmesi düzeyindeki süt sığırcılığı yapan aileler vardır.. Küçükbaş hayvancılık terk edilme noktasına gelmiş olup,  birkaç ailede devam etmektedir. Kümes hayvancılığında geçmişte yaygın olan kaz, ördek ve hindi yetiştiriciliği büyük çapta terk edilmiştir. Tavuk yetiştiriciliği de önemli oranda azalmıştır. Balık ve ördek avcılığı yapılmaktadır. Özellikle Bafra’nın Kızılırmak Deltasındaki Balık Gölleri Türkiye’nin sayılı avcılık sahalarındandır. Türkiye’nin ihraç ettiği kan sülüğünün hemen hemen tamamına yakını bu göllerden toplanmaktadır. Ördek avcılığı geçmiş yıllarda ekonomik faaliyet olarak da yapılmıştır.

Samsun’daki Badıllılar’da  eğitim seviyesi çevreye göre düşüktür. Yüksekokul bitirme oranı yüzde 1-2 civarındadır. Tarım dışı işlerle ilgilenme oranı azdır. Yurt dışında, özellikle Almanya’da çalışabilme, yeni yetişen nesil için öncelikli sayılmaktadır. Bu durum eğitim ve öğretim yanında başka mesleklerde yetişmeyi olumsuz etkilemektedir.

Ahalide aşiret bilinci fark edilmeyecek düzeyde olup, aşirete mensubiyet bilgisine sahip olanlar nadirdir. Çevredeki diğer kürt nüfus olarak  Bafra’nın Dededağ Köyündeki Şehybızın Aşireti mensupları bilinmektedir. Bunlarla ilişki ise yok denecek kadar azdır.. Terme İlçesine Badıllılardan asırlar önce yerleşen Şeyhbızın Aşireti mensupları günümüzde hemen hemen tamamen türkçe konuşmakta olup, kendileriyle Badıllılararasında  yakınlıktan söz edilebilir.

Bu bölgedekiler Badıllıların “mahsu” (yada maksu), “gın” (kın yada gınnolar) ve “kıllı” kollarına mensup oluklarına dair bilgiler vardır.. Kabile olarak başlıca Hekimoğulları (Hekimler), Süleymanoğulları, İsmailoğulları, Karaosmanoğulları, Hüseyinoğulları, Topaloğulları, Teciralioğulları ve Mollamehmetler sayılabilir.

Terme’nin Çardak Mahallesi’nde yerleşik Akman ve Gün aileleri ile, Çardak ve Akbucak Mahallelerinde ikamet etmekte olan Kaya aileleri Kürt Hacı İsmail’in torunları olup, bunların aile büyüklerinden üç kardeşin Çangallar Mahallesi’nden gittikleri bilinmektedir. Bu üç kardeşten biri olan Kürt Hacı İsmail Çardak Köye yerleşmiştir. Diğer kardeş Karaca Pehlivan Fakralı Mahallesi’ne yerleşmiş olup, günümüzde arazisinde aslen Trabzon’lu olan damadı ve yeğenleri oturmaktadır. Üçüncü kardeşin çocukları ise Gündoğdu Köyü’ndeki Gelen aileleridir. Gelen ailelerden Gölyazı Mahallesi’ne yerleşenler de vardır.

Samsun’un Salıpazarı İlçesi’ne bağlı Yavaşbey Mahallesi’nin Akmanlar Mevkii’ndeki Akman Aileleri de Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nden asırlar önce  buraya gelerek yerleşen Kürt ailelerdir.

Samsun Badıllıları kürtçe konuşmaktadırlar. 2010 yılında TRT 6 kanalı tarafından Bafra’nın Yeşilyazı Köyü ve Ondokuzmayıs İlçelerinde çekimi yapılan Rewi programında, Kürtçe’yi  orta yaşlılardan  konuşmakta zorlananların olduğu ve kadınların daha iyi konuştukları  dikkat çekmektedir. Yeni neslin ise kendi aralarında konuşurken Türkçeyi tercih ettikleri söylenebilir.

Mezhep olarak Hanefi olup;   muhafazakar hayat tarzı hakimdir. Refah seviyesine bağlı olarak Hacca gitme oranı artmıştır. Nüfus bilgisi olarak 2020 yılı itibariyle yaklaşık 1700 hane civarında oldukları söylenebilir.

Gelenekler ve akrabalık ilişkileri öncelikli addedilse de, geleneklere bağlılık zamanla zayıflamaktadır. Çevre ile ilişkiler olumludur.  Bu ilişkiler dahilinde karşılıklı evlilikler de görülür. Düğünler çoğunlukla Mevlid’li yapılmaktadır.

Editör:Bayram KAYA